D Vitamini (1. Bölüm)

03.04.2016

On beş yıldır yapılan çeşitli klinik araştırmalar, uygun D vitamini dozlarının kemik sağlığı üzerindeki etkilerinin ötesinde, düşünüldüğünden çok daha fazla olumlu etkiler yaratabileceğini göstermektedir. Epidemiyolojik incelemelerden ve klinik araştırmalardan elde edilen bir dizi veri, D vitamini düzeyinin yükselmesiyle birlikte çeşitli kanser türleri riskinin düşürebileceğini göstermektedir. Başka kaynaklar ise, D vitamininin yaşlılarda fizyolojik gücün korunması, bu sayede düşmelerin önlenmesiyle metabolik sendromların azalmasına yardımcı olabileceğini işaret etmektedir.

D vitamini yağda çözülen ve besinlerden alınan bir vitamindir; ancak güneş ışığına maruz kalındığında vücut tarafından da üretilebilmektedir. Güneş ışınları derinin alt tabakalarındaki bir bölgede dehidrekolestorelden (kolesterolün bir önceki şekli) D vitamini üretimini tetikler. D vitamini, birbirlerinden sayısal endeksleriyle ayrışan on farklı şekilde bulunmaktadır. D2 vitaminleri (ergokalsiferol) ve D3 vitaminleri (kolekalsiferol) vücutta en aktif olarak bulunanlardır. Ayrıca çok sayıda türevler mevcuttur; bunların üçünü oluşturan steroidler çok önemli bir role sahiptir: 25-(OH)-D ya da kalsidiol, 1,25-(OH)-2D ya da kalsitriol ve 24,25-(OH)-2D.

Besinlerden elde edilen D vitamini yağlarla birlikte incebağırsakta emildikten sonra dolaşıma girer. Güneş ışınlarına maruz kalınması sonucu üretilen D vitamini doğrudan kana karışır. D2 ve D3 vitaminleri karaciğerde, D vitamininin kandaki başlıca formu olan 25 hidroksi D’ye dönüşür. Aktif formu olan 1,25 dihidroksi D vitaminine dönüşmesiyse böbreklerde gerçekleşir.

D vitamini gıda tamamlayıcı ürünlerde de D2 ve D3 formunda bulunur. D2 vitamini özelliğini daha hızlı yitirdiği için, kandaki 25 hidroksi D vitamini konsantrasyonunu koruma açısından D3 vitamininin sahip olduğu etki gücüne ancak %20 ila %40 oranında sahiptir.

Kemik sağlığı açısından D3 vitamini

D vitamininin en çok bilinen etkilerinden biri kas-iskelet sistemine sağladığı olumlu etkidir. Başlıca biyolojik rollerinden biri, kandaki kalsiyum ve fosfor düzeylerinin normal değerlerde kalmalarını sağlamaktır. D vitamini, kalsiyum emilimini destekleyerek kemiklerin sağlam gelişip dayanıklı kalmalarına yardımcı olur. Ayrıca kemik mineralizasyonunu artırmak için diğer bazı vitaminler, mineraller ve hormonlarla da işbirliği içindedir.

D vitamini eksikliği osteopeniden (kemik erimesi başlangıç safhası) sorumlu olup, osteoporozu (kemik erimesi) hızlandırır ve ilerletir; osteomalazi olarak bilinen, sancı veren bir kemik hastalığına yol açar; kasları hızla zayıflatarak düşme ve kırık riskini artırır. Ayrıca, paratiroid hormon mekanizmasını da bozarak sekonder bir hiperparatiroidzm (kemik erimesine yol açan küçük ama güçlü bezlerin hastalığı) geliştirebilir ve bunun sonucunda osteoporoz ve kırık riskini arttırır1. Osteoporoz hastası olup kalça kemiği kırığıyla hastanede yatan kadınlar hakkındaki bir gazete haberinde, bu kadınların %50’sinde D vitamini eksikliği belirtilerinin görüldüğüne yer verilmiştir2.

Kansere karşı koruma

İlk kez 1940’lı yıllarda bir bilimadamı, D3 vitamini ve kanserden korunma arasında bir ilişki olduğunu saptadı. Güneşli iklimlerde yaşayan insanların kanserden ölüm oranlarının daha düşük olduğunu fark etmiş ve güneş ışınlarına maruz kalmanın kansere karşı bir miktar bağışıklık kazandırdığı sonucuna varmıştı. Ancak bilimadamları son altmış yıl içinde, güneşin bedene etkisiyle kanser nedeniyle ölümler arasında bunun tamamen tersi bir bağlantı olduğunu gözlemlediler. Çok sayıda başka araştırma ise, D3 vitamini eksikliğiyle meme, yumurtalık, prostat ve kolon kanseri dahil çeşitli kanser türlerinin artarak gelişme riski arasında bağlantı bulunduğunu ortaya çıkardı3.

Kolon kanseri ve meme kanseri riskini azaltmak

Düşük D vitamini değerleriyle yüksek kanser riski arasındaki ilişki en çok kolorektal kanserde (kalın bağırsak kanseri) belirgindir. D vitamininin koruyucu özelliği, 1994 ile 1997 yılları arasında bağırsaklardaki olası hasarları ve poliplerin aranması amacıyla kolonoskopi yaptıran 3000 yetişkin (%96 erkek) üzerinde yürütülen araştırmada ortaya çıkmıştır. Bu kişilerin %10’unda ilerlemiş neoplastik lezyonlar tespit edilmiştir. Daha fazla D Vitamini kullananlarda ileri derecede kansere dönüşme riski bulunan lezyon oranının çok daha düşük olduğu saptanmıştır4. 

Uzmanlar, 19 hastada tespit edilen adenomatöz polipleri (potansiyel olarak kansere dönüşebilecek) cerrahi olarak iki gruba ayırıp, bunların yaklaşık %50’sini cerrahi yolla çıkardılar. Bağırsaklarda kalan polipleri daha sonra teşhis edebilmek için işaretlediler ve 4000 IU D3 vitamini ve kalsiyum karbonat (günde 3 kez 1500 mg) ya da plasebo ile gerçekleştirdikleri bir tedaviden altı ay önce ve altı ay sonra poliplerin dokularındaki hücre proliferasyonunu (çoğalmasını) incelediler. Hücre proliferasyonu ve kansere bağlı diğer değişimlere yönelik belirtiler tedavi gören hastalarda belirgin bir şekilde azalırken, plasebo verilen deneklerde hiçbir değişiklik gözlenmedi.

Bilimadamları bir başka araştırmada, hepsi 55 yaş ve üstü olup, araştırmanın başladığı tarihten en az on yıl öncesine kadar bilinen kanser hastalıkları bulunmayan 1.179 kadını incelediler. Önemli miktarlarda D3 vitamini ve kalsiyum almış menopoz dönemindeki kadınlar rasgele gruplara ayrıldılar ve birinci gruba günde sadece 1400-1500 mg kalsiyum, ikinci gruba 1400- 1500 mg kalsiyum ile birlikte 1000 IU D3 vitamini ve üçüncü gruba da plasebo verildi. Araştırmanın devam ettiği dört yıl boyunca, diğer gruptaki kadınlara oranla kalsiyum / D3 vitamini grubundaki kadınların kanser risklerinin %60 civarında azaldığı gözlemlendi. Bilimadamları, bazı kadınların araştırmanın başında teşhis edilememiş kanser hastalıkları bulunabileceğini göz önünde tutarak, ilk yılın sonuçlarını dosyadan çıkarıp, deneyin son üç yılına ait sonuçları analiz ettiler. Bu analiz, kalsiyum ve D3 vitamini almış olan grubun kanser riskinin %77’lik bir oranla daha da belirgin bir oranda azaldığını gösterdi5.

Günde 2000 IU D3 Vitamini

Çeşitli raporların sonuçlarını birleştiren iki meta analiz, D vitamininin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki meme kanseri vakalarının yarısını ve kolon kanseri vakalarının üçte birini önlemeye yardımcı olabileceğini göstermektedir. Meme kanserini esas alan birinci analiz, kanlarında en yüksek 25 hidroksi D3 vitamini konsantrasyonu, (25(OH)- D) bulunan deneklerin en düşük meme kanseri riskini taşıdıklarını ortaya koymuştur. Araştırmacılar, iki araştırmadaki deneklere ait raporları, 25-(OH)-D‘nin en düşük konsantrasyonu bulunandan (milimetre başına 13 nanogramdan az, 13 ng/ml) en yüksek kontrasyonuna (yaklaşık 52 ng/ml) olmak üzere beş eşit gruba böldüler. Veriler, deneklerde kanserin gelişip gelişmediği gerçeğini de kapsadı. Araştırmacı uzmanlardan Cedrig Garland’in açıklaması şöyledir: „Veriler çok açık olup, kanlarındaki D vitamini konsantrasyonları en düşük olan kişilerden oluşan grupta meme kanseri görülme oranının en yüksek düzeyde olduğunu ve kandaki 25-(OH)-D değerlerinin artmasıyla birlikte meme kanseri değerlerinin düştüğünü göstermiştir. Riskin %50 düşmesinde rol oynayan kan konsantrasyonlarının, günlük 2000 D3 vitamini alınmasıyla ve hava koşulları elverirse buna 10-15 dakikalık güneş banyosu eklenmesiyle korunması mümkün olacaktır6.“

Kolorektal kanserle (kalın bağırsakta görülen bir kanser türü) ilgili araştırma, 25(OH)D’nin kandaki değerleriyle kolon kanseri riski arasındaki bağlantıyı incelemiş olan beş araştırmanın meta analizidir. Bu araştırmaların hepsinde 25(OH)D konsantrasyonunu ölçmek için sağlıklı ve gönüllü deneklerden kan örnekleri alınmıştır. Sonrasında, kolorektal kanser geliştirip geliştirmediklerini görmek için denekler 25 yıl süreyle izlenmiştir. Önceki araştırmada olduğu gibi, veriler toplam 1.448 kişiyi kapsamıştır ve kandaki 25(OH)D konsantrasyonlarına göre en düşüğünden en yükseğine doğru olmak üzere beş gruba ayrılmıştır. 

Araştırmacı uzmanlardan Edward D. Gorham’in sonuçlarla ilgili yorumu şöyledir: „Bu araştırma, 25(OH)D‘nin kandaki konsantrasyonunun 34 ng/ml’e kadar yükseltilmesiyle birlikte kolorektal kanser gelişme oranının yarı yarıya düşebileceğini göstermiştir. Kan konsantrasyonlarının 46 ng/ml olması durumunda (günlük 2000 IU takviye D3 dozu) kanser gelişme oranının üçte iki azalabileceğini öngörmekteyiz. Bu konsantrasyona ulaşmanın en doğru yolu yiyeceklerimiz, gıda takviyeleri ve günlük 10-15 dakikalık güneş banyosu kombinasyonu olacaktır7.“

Bu iki meta analiz, kanser önleme uzmanı Dr. Cedric F. Garland ve San Diego’da bulunan Kaliforniya Üniversitesi‘ne bağlı Moores Cancer Center onkoloji merkezinde görevli meslektaşları tarafından gerçekleştirilmiştir. Uzmanlar, çeşitli araştırmalardan elde edilen verileri ve 1996 ila 2004 yılları arasında 15 farklı ülkede D vitaminin kış boyunca kandaki değerleri üzerine yürütülmüş olan araştırmalara ait verileri birleştirdiler. Güneş ışınlarının düzeyi ve bulut örtüsü bu 15 ülkede uydu yoluyla ölçüldü. Uzmanlar, elde ettikleri bu verileri 177 ülke için kullanarak, bu ülkelerde yaşayan kişilerin kanlarındaki ortalama D vitamini konsantrasyonlarını hesaplamak için kullandılar. Uzmanların tahminlerine göre, D3 vitamini kullanımı özellikle de kuzey yarıküredeki ülkelerde yükseltilirse, dünyada yılda ortalama 250,000 kolon kanseri ve 350,000 meme kanseri vakasının önüne geçilebilir8. Önceki iki araştırma kanda 24 ila 32 ng/ml’den başlayan değerlerde 25(OH)D konsantrasyonunun koruyucu bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir9.

Kaynak: Nutranews

Metabolic Balance Türkiye

Kategoriler

Linkler